Amerikan Beyin Cerrahları Birliği tarafından 1999 yılında Yüzyılın Adamı seçilen, hocaların hocası, beynin Piri Reis’i, yüzyılın beyin cerrahı Prof. Dr. Mahmut Gazi Yaşargil 6 Temmuz 1925 tarihinde babasının kaymakamlık görevi yaptığı Diyarbakır’ın Lice ilçesinde doğdu. Aynı yıl aile Ankara’ya yerleşti, beş kardeş Ankara’da okullara gittiler. 1943’te Ankara Erkek Lisesi’nden mezun oldu.
“Kardeşim İhsan’ın tıbbi olanakların yetersizliği nedeniyle tifoya yenik düşmesi bizi tıp okumaya iten sebeplerden biridir” diyen Prof. Dr. Yaşargil, nöroloji ve cerrahlığa Nöroloji Profesörü komşusu Dr. Yusuf Şükrü Sarıbaş’ın tercüme edip yayınladığı bir kitabı okuması sonucu ilgi duyduğunu ve Sarıbaş’la hastaneye gidip gelirken de nöroloji hastalarıyla tanışıp cerrah olmaya karar verdiğini söyler.
Ankara’da aile dostumuz Nöroloji Profesörü Yusuf Şükrü Sarıbaş’ın örnek yaşamı ve çalışma disiplini, benim ve iki erkek kardeşimin tıp tahsili almamızda büyük etkisi oldu. Ben Nöroşirurji Profesörü oldum. Erdem Yaşargil Basel’de Genel Cerrahi Profesörü, Günay Yaşargil ise Zürih’te Nörofizyoloji Profesörü oldu ve ikisinin de çok özel çalışmaları ve buluşları var. Hepimiz İsviçre’de üniversitelerde uzun yıllar başarılı çalışmalar yaptık.”
Beş kardeşin tahsilleri için gereken maddi yardım ailenin fedakarlıklarıyla karşılandı: “Babam hayatı boyunca bir elbise ve bir ayakkabıyla yaşadı, o şartlarda 5 çocuk okuttu, 3’ü doktor çıktı.” Ne Gazi Yaşargil’e, ne de kardeşlerine devletten bir burs verildi. Bu hususta internetteki haberler doğru değildir.
“Hasan Ali Yücel, Temmuz 1943’te yanıma gelerek “Gazi Bey, Can bana söyledi Viyana’ya gitmeye karar vermişsiniz. Ben de Can’ı İngiltere’ye göndereceğim. Lütfen onu ikna edin” dedi. Ben de ikna ettim, yol gösterdim sadece. Ama ikimize de burs verilmedi. İkimizde ailemizin imkanlarıyla yurtdışına çıktık. Can çok iyi arkadaşımdı.”
Can Yücel’in beynin Piri Reis’i sözüne ise şöyle yanıt veriyor: “Dünya nasıl araştırılıp keşfedildiyse ben de beyni öyle araştırdım. Can ile biz 1940 senesinde klasik şubede buluştuk. Eskiden lisede literatür, fen, bir de klasik vardı. Bize dendi ki siz Latince öğreneceksiniz, Yunanca öğreneceksiniz, Avrupa’ya giderseniz oradaki üniversite illa ki Latince ister. Ben 3 sene Latince öğrendim. O sınıfa girdim. O sınıfta Can da vardı. Biz ufak bir gruptuk. Can o zaman hiç tahmin edemezsiniz ufacık tefecikti. Çok narin bir yapısı vardı. Bize hiç söylemedi şiir yazdığını. Hiç bilmezdik. Bizim sınıfta sözde başka şiir yazanlar vardı. O hiç ağzını açıp şiir yazdığını söylemek istemezdi.”
II. Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru eğitimine İsviçre Basel’de devam edip 1949’da mezun olur. 1953’te Zürih’te Prof. Dr. Hugo Krayenbühl’ün yanında beyin cerrahisi asistanlığına başlar. 1953-1964 arasında çalışmalarını beyin damarları ve anjiyografisi üzerinde yoğunlaştıran Yaşargil, 1965’te kılcal damar laboratuvarında çalışmak üzere ABD’ye gider. 14 ay boyunca mikroskop altında beyin damarlarına müdahale olanaklarını araştırıp 1967’de Zürih’e döner. Mikrocerrahi tekniklerini ameliyatlarında başarıyla uyguladıkça ünü dünyayı sarar. Ameliyat ve araştırmalarıyla nöroşirürjide devrim yapan Gazi Hoca’ya 1973’te ordinaryüs unvanı verilir, 1993’te de emekli olur.
68 yaşında İstanbul’dan gelen bir teklifi kabul edip hazırlıklarını yapar ama görülür ki yasaya göre o bir asker kaçağıdır. Sonunda ABD’nin teklifini kabul edip sevgili eşi, sağ kolu Dianne’yla birlikte Arkansas’ın yolunu tutar.
“Eşim Dianne’yla yıllardır çok iyi ikiliyiz. Bambaşka bir İngilizdir o. Türkleri sonsuz sever, çok hoşlanır. 8 sene Avrupa Beyin Cerrahisi Hemşireleri’nin şefliğini yaptı, mesleğinde çok başarılıdır. Benim ameliyatlarımda kendi yaratışları vardır, birlikte çok iyi düet yaparız. Ne yazık ki, dünyada hala hemşirenin kıymeti bilinmiyor.”
“Ülkemden ayrılırken, bir serüvene gitmedim. Tababete ve dolayısıyla da insanlığa bir katkıda bulunmak arzusundaydım. Türkiye’de doğdum, büyüdüm ve Türkiye’deki okullarda yetiştim. Baba tarafından efsanevi Kayıhan aşiretindenim, ana tarafım ise Sinop’tan gelme. Ana dilim Türkçe ve halkıma bağlıyım. Geriye baktığımda çalışmalarım yalnız Türk halkına değil, bütün dünya halklarına yardım etmekte. Her gün binlerce insan, geliştirdiğim mikroteknik ve aletlerle ameliyat ediliyor. Genç nesilden başarılı cerrahlar yetiştirdik.”
Beyin cerrahisinin bu efsanevi ismi, cerrahide sayısız teknik ve araç-gereç geliştirdi. Beyin ameliyatlarına mikrocerrahi tekniğini kazandırdı. Kızının adını verdiği beyin loplarını açmada kullanılan Otomatik Leyla Ekartörü, damar sıkıştırmada kullanılan Yaşargil Anevrizma Klipleri gibi…
“Ameliyatta vicdanınızla görüşürsünüz, Yunan filozofunun dediği gibi vicdanımız Tanrı’nın sesi. Bir şey olacak diye korkuyorsunuz ama olunca asla panik yok, çünkü her şeyin çaresini biliyorsunuz. Bir saniye içinde neler olmuyor ki, bir hata yaparsanız gitti, dönüşü yok. Ameliyattan önce göz diliyle hastanın bakışından hem korkusunu, hem ümidini görürsünüz. Eğer halinizden, tavrınızdan hoşlanırsa ümit dünyası sevgiye, sevince döner. Sevgiye dönmesi sizin elinizde ölmeye hazır olduğunu bildirmesidir aslında. Bunu da şimdiye kadar söyleyen kimse olmamıştır. Hastalarınızla yaşı, cinsi ne olursa olsun karşılıklı sonsuz bir sevgiye giriyorsunuz. Hasta size yüzde yüz itimat ederse sıkıntı olmuyor, bağışıklık sistemi sağlam kalıyor. Hastada şüphecilik sezersem hemen ameliyata girmem, gidip bir daha bakarım. Çünkü bu tip hastalarda çok komplikasyonlar çıkıyor.”
Her insanın beyninin 150-200 odacıktan oluştuğunu ve her odacığın başka düşünceler ürettiğini anlatan Yaşargil şöyle diyor: “Beyin hastalıkları da bir odayı vuruyor. Geri kalanı yerinde duruyor. Beyin hem uzayı algılamaya çalışıyor hem de atomu parçalamaya çalışıyor. Her kararımızı yüzde 51 ile veririz. Sadece aşık olduğumuz zaman yüzde 100 karar veririz. Yani kimyevi anlaşma. Bazen bir bakış, şimşek çakar. O zaman nasıl oluyor ki koca beyin, yüz milyar hücre birden şaşırıveriyor. İnsan her şeyi unutuyor. Bir hücre gidiyor, milyarlarca hücre arkasından gidiyor.”
“Beynimizin yüzde kaçını kullanıyoruz sorusuyla sık karşılaşırım. Piyano çalınırken piyano yüzde yüz faaliyettedir. Mesele çalınan eser ve çalanın kalitesine bağlı. Bu ise yüzde hesabı değil. Anahtarı bulan sonsuzluğa ulaşabiliyor, Itri gibi, Bach gibi, Mozart gibi, Shakespeare gibi, Goethe gibi, Yunus Emre gibi, Mevlana gibi, Einstein gibi…’’
Yaşamının ev ve hastane arasında geçtiğini ve yıllarca hafta sonu demeden her akşam geç saatlere kadar hastanede çalıştığını söyleyen Yaşargil, spor yapamadığını ve sosyal aktivitelere yeterince zaman ayıramadığını söylüyor: “Ne yüzme biliyorum ne kayak. İsviçre’de bir evim vardı. Bahçesinde de çeşit çeşit çiçekler, güller… Ancak onlarla konuşmaya bile fırsatım olmadı. Her gün kliniğime gelen insanları görüyorum. Her meslekten, her dilden, her dinden insanlar. Onları görürken ne bahçeler açılıyor önünüze. Günde 25-30 hastaya bakıyorum, bazıları eski hastalarım, bazılarını ise ilk defa görüyorum. Onlar beni çok heyecanlandırıyorlar. Ne sorunları var, onlara nasıl yardımcı olabilirim diye düşünüyorum.”
Bir kızım edebiyat profesörü, oğlum sanatkar. Eserler yaratıyor, resim yapıyor. Bir kızım da hastanede çalışıyor. 6 tane torunumuz var. Bir tanesi avukat oldu, Zürih’te yaşıyor, maşallahı var. Diğeri doktor olmak üzere. Biri lisenin son sınıfında, erkek kardeşleri de istedim gelsin girsin beyin cerrahisine ama felsefe okumak istedi.”
“İçki, sigara içmem. Her sabah 06.30’ta kalkar, akşam 22.30-23.00 gibi yatarım. Fazla yememeye dikkat ederim. Sabah iyi kahvaltı ederim. Öğlen çok defa ameliyatlarda olduğum için hafif bir şeyler yerim. Akşamları da daha ziyade meyve, salata ve hafif yemekler yerim. Cemiyet hayatını, insanlarla görüşmeyi, oturup konuşmayı, münakaşa etmeyi çok severim, ama buna vaktimiz kalmıyor. Düzgün bir hayat yaşanırsa, genlerimiz de yardım ederse uzun bir hayat sürdürülebilir. Çalışmak iyidir. Devamlı çalışmak, beyni açık tutmak iyidir. Muhtelif konuları okumanızı tavsiye ederim.”
Sağlıklı beslenmenin de önemine işaret eden Yaşargil şöyle diyor:“İçkiyi ve sigarayı katiyetle kabul etmiyorum. Peygamberimiz, “Sofradan yarı aç yarı tok kalkacaksınız” demiş. Güzel bir söz. “Fazla mideyi doldurmayın” diyor. Hayvanlar bile fazla yemez. Dikkat etmemiz lazım. Fazla yağlı, ballı, şekerli olmayacak. Ondan binbir hastalıklar ortaya çıkıyor.”
”Zihnin genç kalması için neler önerirsiniz?” sorusuna Yaşargil, ”O da doğanın size bağışladığı, genlerde olan. Bizim ailede çok iyi hafızamız vardır. Onu iyi tutmak için yalnız mesleğimle ilgili değil, edebiyat, felsefe, tarih okurum. Muhtelif konulara gireceksiniz, bir nevi beyne idman yapar gibi, tek taraflı değil. Beyin ondan hoşlanıyor.” diyor.
Kaynak
Hiç yorum yok:
Write komentar